7 Eylül 2012, Cuma, Açık Radyo, 13.00-13.30 arasında Bilgi Çağının Hukuku programında aşağıdaki söyleşilerden ilki (12 Ağustos 2002) yeniden yayınlanacak.
İkinci kayıt (19 Ağustos 2002) ise haftaya Cuma aynı saatte yayına girecek...
A.T.
**********************************************************************************************************
Bu sabah, FaceBook'da Serhat Ayan'ın bir gönderisini "Huzur içinde yat Yurtsan Atakan" diye bitirdiğini görünce, önce ironi yapıyor sandım. Meğerse öyle değilmiş. Ma'alesef Yurtsan'ı dün tedavi gördüğü ABD'de yitirmişiz... Sabahtan beri sosyal ağlarda mesajlar yağıyor, vaktiyle onun başlattığı önemli bir projeyi, OnPunto.Com'u kapatanlar, şimdi "yaşarken farketmedik önemini" diye günah çıkarıyor, herkes onunla ilgili anılarını yazıyor, ama onu sevenler ve dürüstlüğüne saygı duyanların ise gerçekten içi yanıyor... Ben de onlardan biriyim...
Yarın onu Levent Camii'nden uğurlayacağız. Tam da bizim "Bilgi Çağının Hukuku" programının yayına girdiği öğle saatlerinde... Yarın Serhat Ayan ile geçen hafta kaydettiğimiz programın yayına gireceği saatlerde. Aslında o saatte radyoya gidip, onunla bundan tam 10 yıl önce yaptığımız iki programdan alıntılar yayınlamak isterdim ama aynı anda iki yerde olamayacağım. Bunu herhalde bunu bir hafta sonra, 7 Eylül programında yapabilirim... Gene de bugünden o programların seslerini ve kayıt çözümlerini yayınlamak istedim... Yaman Akdeniz ile birlikte yapmışız Atakan söyleşisini... 2002'de Açık Radyo'da başladığım, programın başlığının o zaman "Internet ve Hukuk (Platformu)" olduğu bu programın ilk yıllarına ait kayıtları "Söz uçar, yazı kalır" endişesi ile sevgili İlkay Baliç'in editörlüğünde hazırlayıp bir köşede saklamıştım. Onları da aşağıda paylaşıyorum... On yıl önce, 2002 yılının Ağustos ayında onunla neler konuşmuşsak, aynı şeyler bugün bile hala önemini koruyor. Ya da katedilen yol; "bir arpa boyu" velhasıl...
İşte o söyleşileri dinlemek isterseniz, şuradalar:
12 Ağustos 2002 yayını, ses kopyası
19 Ağustos 2002 yayını, ses kopyası
Kayıt çözümleri de aşağıda, Buyrun, okuyun dilerseniz...
Saygılar, sevgiler sana Yurtsan...
Avniye Tansuğ
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Yurtsan Atakan ve Yaman Akdeniz ile Açık Radyo'da... |
12 Ağustos 2002, Pazartesi günü Hürriyet Gazetesi yazarı Yurtsan Atakan ve Leeds Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Yaman Akdeniz ile iki kayıt peşpeşe yaparak, bir programa sığamayan tartışmayı iki programa yaydık... Temel konu başlıkları şunlardı: Bilgi toplumu - bilişim toplumu tartışması, Bilişimin amaç değil, bilgi toplumuna geçiş için araç olacağı, zaten bunda bir rekabet avantajımız olmadığı için, diğerinin fırsatlarını bulup ortaya çıkarmanın akılcı stratejisi (Atakan), Bilgiye erişim özgürlüğü, kişisel verilerin gizliliği gibi, "pozitif düzenleme" bağlamında bir an önce çıkarılması gereken iki üç önemli yasa (Akdeniz), Sansür; "birlik.com"'da 33 bin kişinin desteklediği sansüre hayır kampanyası... Bu sayının hem "iyi", hem de 690 bin çevirmeli internet abonesi sayısına oranla "zayıf" olduğu, v.d...
Arada Elvis Presley'in "It's a long, lonely high-way"ini çaldık...
İlk Program:
“İnternet ve Hukuk”
12 Ağustos ’02 – Pazartesi 16.30 -17.00 -
Hazırlayan ve sunan: Avniye Tansuğ
Avniye Tansuğ: İyi haftalar, İnternet ve Hukuk Programı’na hoş geldiniz, teknik masada Burak Yalçınyiğit, konuklarımız Leeds Üniversitesi’nden Dr. Yaman Akdeniz ve Hürriyet Gazetesi yazarlarından ve Türkiye’de, İnternet’in, bilgi toplumunun yönlendiricilerinden, Yurtsan Atakan. Hoş geldiniz.
Yurtsan Atakan: Hoş bulduk.
Yaman Akdeniz: Hoş bulduk Avniye Hanım.
AT: Epeydir görüşmedik Yaman Akdeniz’le, Yurtsan Bey de ilk defa programımıza konuk oluyor, onun için bugün gündemsiz başlayıp, sohbet formatında devam edelim diye düşündüm ben, ne dersiniz?
Yaman Akdeniz: Gayet uygun.
Yurtsan Atakan: Bizim için uygun.
AT: O zaman, Yurtsan Bey’le başlayalım... Türkiye’deki bilgi toplumuna gidiş gündemini özetlesin... Bazı enteresan davalar da var bu arada bu gündemde. Onun ismiyle birlikte anılan, belki onlara da değinmek ister, ne dersiniz?
Yurtsan Atakan: Evet, bu bir hukuk davası değil, Pisagor’un teoreminden yola çıkarak “eşek davası” dediğimiz bir dava... Ama aslında bu Türkiye Bilişim Derneği’nin forum ortamına attığım bir mesaj üzerine çıktı, mesajda sözü edilen fikrin gereksiz bir kısmı üzerine aslında gereksiz yere bir kıyamet koptu. Kıyamet de kopmadı da, 5-6 kişi bir takım tepkilerde bulundu, az sayıda insan yani gürültü çıkarttı. Ama işin özü tartışılabilseydi çok çok daha verimli sonuçlar alınabilirdi belki. Çünkü, Türkiye’deki İnternet gündemini çok yakından ilgilendiren bir konu olduğunu düşünüyorum bunun. Biliyorsunuz, 3-4 ay kadar önce, www.birlik.com adresinde bir kampanya, protesto başladı. Bu başladığında, İnternet’e bir sansür gelmesi gündemdeydi. Bu kampanya başlar başlamaz, İnternet’le ilgili çeşitli yasal düzenlemelerin Basın Kanunu’nda yapılan değişiklikte yer alması gibi, aynı önemde bir konu daha gündeme girdi ve birlik.com’da o da protesto edilmeye başlandı. Birlik.com’un özelliği, sektörün önde gelen içerik ve erişim sağlayıcılarının ortaklaşa destek verdiği bir platform olmasıydı. Aynı zamanda Yaman Akdeniz’in de başkanlığını yaptığı “Cyber Rights and Liberties Organisation” da yurtdışından kurumsal destekçilerden biri oldu, kurucu destekçilerden biri oldu aynı zamanda. Ve bu kampanya başladığında çok iyi bir momentumla başlamıştı. Çok da fazla sayıda yere haber oldu, Türkiye’deki İnternet kullanıcılarının bu kampanyadan haberi olmaması gibi bir durum söz konusu değil, çünkü ulusal kanalların pek çoğunda, işte Anadolu Ajansı’nın çeşitli şeylere geçtiği bültenlerde…
AT: … parlamentoda…
Yurtsan Atakan: … parlamentoda, çeşitli yerlerde yankı bulan bir kampanya oldu, dolayısıyla İnternet kullanıcılarının bundan haberdar olmaması zor gibi gözüküyor. Türkiye’de işte 2-3 milyon İnternet kullanıcısı varsayılıyor, son Bilişim Cumhuriyeti’nin ele geçirdiği ve açıkladığı bir raporda da, Türkiye Telekomünikasyon Kurumu’nun raporundan çıkan rakamlarda 690.000 çevirmeli İnternet kullanıcısı, yani telefondan arayarak İnternet’e bağlanan kullanıcı olduğu açıklandı.
Yaman Akdeniz: Bunlar ev kullanıcısı olarak mı?
Yurtsan Atakan: Ev kullanıcısı gibi, evet, telefon hattından bağlananlar. Kurumsal da vardır bunun içinde ama azdır.
Yaman Akdeniz: KOBİ’ler vardır belki...
Yurtsan Atakan: Ayrıca ama münferit de vardır, birkaç servis sağlayıcıdan alanlar da vardır. Bir ev içinden de yine 2-3 kişi bağlandığını da varsayarsak, o işte birbirini götürür filan gibi…
AT: Gazete tirajı gibi, “bir kişi alır, beş kişi okur” misali…
Yurtsan Atakan: Bu kampanyaya 32.000 civarı, şu anda 33.000’i buldu, 33.000 civarında bir katılım oldu, protesto. 33.000 yani bu ziyaretçi, gelip oraya, oradaki ortak bildiri formunu imzalayanların sayısı. Ve 33.000 az bir rakam değil, iyi bir, sivil baskı oluşturmak için iyi bir rakam aslında ama yine de bu, Türkiye’deki İnternet kullanıcıları sayısına baktığımızda biraz düşük bir rakam gibi geliyor, biraz Türk toplumunun tepkisizliğini gösteren bir rakam. Tabii ki herkes yani buna katılmak zorunda değil ama, İnternet’e sansür gibi çok önemli bir konuya daha fazla tepki olması gerekirdi diye düşünüyorum.
AT: Sözcüklere takılan bir toplumuz. “Sözlü toplum” olduğumuz için, sözcüklerin de bizim hayatımızda çok önemli yeri var. Bahsettiğiniz Pisagor çıkışlı davadaki “eşek” sözcüğünün etrafında bu kadar gürültü kopması bundan ileri gelse gerek diye düşünüyorum.
Yaman Akdeniz: Bunun bir örneğini biz, geçenlerde İngiltere’de yaşadık. Privacy International diye bir organizasyon var, kişisel bilgilerin korunması konusunda çalışan... Onun başkanı Simon Davis... Gizli dinleme konusunda regülasyon yapan bazı komiserler, (yani İngiliz hükümeti çapında, gizli dinlemeyle ilgili savcılıktan alınmış izinleri filan inceleyen) kurumlar da var. Bunlar aslında devlete o kadar yakın ki. Oysa kendi başlarına olmaları gerekiyor. Devletle çok iç içe oldukları için, Davis bunları eleştiren bir yazı yazdı Daily Telegraph’ta, yazısında da “maymun”, “regülasyon maymunları” diye bir terim kullandı, fakat kimsenin adını vermedi. Fakat hemen ertesinde, olay gelişti, bütün bunlar tek tek yazı yazıp, “bu maymunlardan biri ben miyim, bensem eğer bana hakaret ettiniz, ben maymun değilim” falan gibi tepkiler verdiler… Bu maymun da şeyden geliyor, hani 3 tane maymun vardır, biri gözünü kapatır, biri kulaklarını, biri ağzını, yani hiçbirinin diğerinden haberi yok şeklinde... Fakat dediğiniz gibi sözcüklere takılıyorlar, konunun aslını tartışmaktan çok, yok maymunmuş, yok eşekmiş, o kısım daha çok tepki çekiyor.
AT: Yurtsan Bey, siz başka bir hayırlı gelişmeye de vesile oldunuz son haftalarda, izlediğim kadarıyla Teknonet’ten. Şimdi, biliyorsunuz ortalık karıştı politik arenada, partiler yeni programlar, programların programları, böyle bir an, kesit yaşıyoruz ve bu kesitte, “Türkiye’yi bilişim değil, bilgi toplumu olmaya götürmek için kim ne yapacak?” diye bir soru attı Yurtsan Bey, değil mi? Bunu daha örgütlü ve sistematik hale getirmek için neler yapıyorsunuz, bu konu ne merkezde? Bir ara Cumhuriyet Halk Partisi Hindistan’daki bağlı köyler projelerine gönderme yaparak bilgi toplumuna geçişten söz etti, sonra ses seda kesildi, bu konuyu dert edinen kimse var mı, ya da politik parti, kurum, oluşum, her neyse?
Yurtsan Atakan: Şimdi bu konu aslında bir süredir, meclisteki bir grubun, Bilgi Grubu’nun gündeminde olan bir konuydu ve bunun için Sayın Prof. Dr. Ziya Aktaş uzun yıllardır bir takım çalışmalar yapıyor. Hatta bilişimden çıkartıp bunu doğru olan yöne, bilgi toplumu yönüne sokma açısından da çok büyük çabaları oldu. Fakat son bu yapılan Bilişim Şurası’nda, oralarda, bilgi grubu içinde de bir ikilem olmaya başladı ve olay “bilgi toplumu”yla “bilişim” arasında… Burada sözcüklere takılmak gerekiyor, yani bu “eşek”, “maymun” sözcüğü gibi değil çünkü bu gerçekten işin özünü tanımlayan sözcükler bunlar.
AT: Orada kavramları netleştirmemiz önemli…
Yurtsan Atakan: Evet, kavramları netleştirmek çok önemli. Türkiye’de çok uzun bir süredir bir bilişim geçmişi var, yani bu hem çok köklü bir gelişme, hem de kökleri olan bir gelişme. Bir yandan da çok da fazla bir etkinliği olmayan, yani bilişim sektörü olarak çok fazla etkin olamamış, bir şey olamamış, ama kendi aralarında tutucu, kendi aralarında birbirilerini tutan da bir yapı kurulmuş. Buradan, bu kemikleşmeden gelen bir bilişime yakınlaşma var. Bunun kırılması gerekiyor ama bu kırılamıyor, kırılamayınca da, artık bir bilişim toplumu olma gibi bir iddianız olamaz, yani bunun rekabet avantajı da yok Türkiye’ye. Türkiye’de oturup şu anda biz çip dizayn edemeyiz, ya da çok çok gelişkin yazılımları Hindistan’la ya da başka gelişkin ülkelerle rekabet edecek şekilde üretemeyiz. Türkiye’de, bilgi toplumuna geçişte kurumların, bütün kurumların, bireylerin, şirketlerin, özel şirketlerin, kamunun, herkesin bilgi teknolojilerinden verimlilik açısından en iyi şekilde yararlanacağı yolları bulması ve bunları uygulamaya sokması lazım. Bilgi toplumuna geçiş bu, yani bilişimi doğru kullanmak, bilişimi verimlilik için doğru kullanmak önemli. Bilişimi bir araç olarak kullanmak, bilişimi bir amaç edinmek marifet değil. Burada büyük bir rekabet avantajımız var. Bunları becerebilirsek, Türkiye’nin önünde çok büyük bir rekabet avantajı var, İnternet’te mesela şu anda yapılacak çok şey var, hala keşfedilmeyi bekleyen topraklar var, Amerika’nın keşfi gibi, İnternet de çok yeni bir oluşum ve içinde henüz en doğru şekilde, en verimli şekilde kullanılma yolu bulunmamış fırsatlar yatıyor, bu fırsatları bulmamız lazım. Bu fırsatların bulunabilmesi için de, mümkün olduğunca çok kişi ve kurumun İnternet’i kullanıyor olması lazım ve İnternet’ten “ben ne gibi kendime avantajlar sağlarım?” diye düşünmesi lazım…
AT: … Ya da bilgi okuryazarı…
Yurtsan Atakan: Ya da bilgi okuryazarı olması lazım…
AT: Onun için bir paradigma dönüşümü ön koşul diye düşünüyorum ben, siz ne dersiniz, Yaman Akdeniz ne düşünür bu konuda, İngiltere’den nasıl görünüyoruz?
Yaman Akdeniz: Buna bir müzik arasından sonra mı devam etsek?
AT: Peki, bilgi toplumuna geçiş uzuuun bir yol, o zaman biz de Elvis Presley’in “It’s a Long, Lonely Highway”ini dinleyelim.
ARA
AT: 94.9 Açık Radyo, İnternet ve Hukuk Programı’dayız, Yurtsan Atakan ve Dr. Yaman Akdeniz’le tartışıyoruz. “Türkiye’de bilgi toplumuna geçiş öncelikle bir paradigma dönüşümü gerektiriyor, dışarıdan bu konuda Türkiye’de ne görüyorsunuz?” diye soruyorum Yaman Akdeniz’e.
Yaman Akdeniz: Şimdi, zaten beraberce Mayıs ayında Bilişim Şurası’ndaydık, bunun örneğini de orada gördük, bütün siyasi partiler gerçekten Şura sırasında orada bulundular. Fakat politik katılım, Şura’nın Ankara’da olmasına rağmen çok kötüydü, gerekli destek verilmedi. Ayrıca “göstermelik”, “kişisel” olarak bazı milletvekillerinin konuyla ilgili olduğunu gördük. Fakat bu, partiler bu konuyla ilgili demek değil kesinlikle. Yani Yurtsan’ın dediği gibi, bilişim konusunda ya da bilişim toplumuna giriş çerçevesinde belli bir politika oluşturulmamış. Şimdi seçim de yaklaşıyor, bakalım kendi politika dokümanlarına bunu sokacaklar mı? Bir çelişki de yaşıyoruz, çünkü bir taraftan Türkiye AB’ye girmeye çalışıyor, meclise bir saat konulmuş, geri sayım var gözüküyor. Şimdi o AB’ye uyarlanması gereken ya da yapılması gereken şeylerin içinde, bilişimle ilgili bazı şeyler var, belki bir kısmı direkt olarak ilgili değil. Ama kişisel bilgilerin korunması konusunda hala Türkiye’nin yapmış olduğu bir şey yok. 20-21 sene oldu, Türkiye bu konuda verdiği sözleri hala tutmadı ve bir taraftan AB bu konuda Türkiye’yi sıkıştırıyor... Öyle bir aşamaya gelecek ki, kişisel bilgilerin korunması konusunda kanun olmazsa Türkiye’de, belki Türkiye AB’ye zaten giremeyecek. Bunlar bilişim toplumunun altyapısı konusunda çok önemli. Sonra, “e-Avrupa+” Projesi var, Türkiye buna dahil, orada da verdiği bazı sözler var, yapılması gereken şeyler var, gene göstermelik olarak, dışarıdan baktığınız zaman kağıt üzerinde yapılan bazı şeyler var, fakat bunlar uygulamada hiç yok. Benim dışarıdan gördüğüm böyle.
AT: Evet, toplumun gündemine taşınmıyor zaten, değil mi?
Yaman Akdeniz: Toplumun gündemine taşınsa da, yine belli bir kısım ilgilenen insanlar var, bu insanlar hep aynı insanlar. Dediğim gibi, milletvekili olarak, politik çevrede de ilgilenenler hep aynı insanlar. O çevrenin dışına çıkılamıyor, yani gazetelerin birinci sayfasına bu iş ancak negatif bir şey olduğu zaman yansıyor. Ya da işte sansür konusu ele alındığı zaman siyaset meydanlarında RTÜK konuları falan tartışılıyor. Fakat, pozitif olarak, bu konular halka açık olarak gündemde pek tartışılmıyor. Ben yakından takip ettiğim için, hep bu konuyu konuşuyoruz, bize sanki tartışılıyormuş gibi geliyor fakat konuşan insanlar hep aynı. Yurtsan’ın daha önce dediği gibi, birlik.com için 35.000, -bence aslında kısa dönemde 33-34 bin çok iyi bir sayı- imza toplandı fakat bunun 20 katı bir potansiyel var. Ama insanlar teknolojinin politik yanıyla ya da ileriye dönük olarak ilgisizler, belki de haberleri yok. O bakımdan bu işin kamuoyuna açılması, gazetelere ya da Yurtsan’a, bana, size düşmüyor. Bu görev, biraz da devlete düşüyor.
AT: “Haberimiz olsaydı böyle yapmazdık” demişti Şura’da bir milletvekili, RTÜK Yasası için, hatırlarsan…
Yaman Akdeniz: Ama ben daha önce de söyledim, Türkiye’deki sistemde, bu işler olup bittikten sonra, kanun çıktıktan sonra insanların haberi oluyor. Protesto etmenin o aşamada zaten bir kıymeti kalmıyor. Bundan baştan ve açık olarak haberimiz olsa herkes görüş bildirir, üzerine gidilir. İngiltere’de bizim yaptığımız, yani Avrupa çapında yapılan bu: baştan her şey tartışmaya açılıyor, müdahale etmek söz konusu o zaman, fakat kanun çıktıktan sonra müdahale etmenin bir anlamı kalmıyor ki. Bir tek opsiyonunuz işte cumhurbaşkanına çıkılacak, anayasa mahkemesine gidilecek... İptale, yani yapılan bir işi bozmaya çalışıyorsunuz. Aslında yanlışlar baştan görülüp yapılmaması lazım. Mesela RTÜK konusunda oraya hiç girilmemesi, bulaşılmaması lazım, fakat “önceden yapalım, sonra bakarız”, bizdeki mentalite bu. Olmaz böyle şey.
AT: “Bir çıksın, nasıl olsa düzeltiriz” yaklaşımı. Evet, Teknonet, Hürriyetim’de ve Hürriyet Gazetesi’nde, İnternet versiyonunda, tıklanma oranı nedir? O istatistiklere mutlaka gazete içinde bakıyorsunuzdur, bir yükseliş var mı?
Yurtsan Atakan: Valla onlar bize açık değil, bilmiyorum.
AT: Öyle mi!
Yurtsan Atakan: O verileri biz bilmiyoruz, İnternet sitesiyle bir alakam olmadığı için, direkt bir alakam yok, sadece www.hurriyetim.com.tr bünyesi içinde yapılan bir çalışma o. Ama farklı. Aynı binada yapılıyor ama çok farklı bir oluşum, yani o yüzden hiçbir ilgim yok.
AT: Çünkü haberler çok sık güncelleniyor orada, bazen gün içinde bile, sabahki versiyonla akşamüstü aynı olmayabiliyor, hep yeni bir haber ekleniyor, doğrusu merak etmiştim ben. O da bir gösterge, yani orada İnternet basınına çok büyük iş düşüyor, kaldı ki işte Hürriyet gibi, Radikal gibi büyük gazetelerin İnternet versiyonları da çok tirajı yüksek olduğu için…
Yaman Akdeniz: Yurtdışından çok okuyan var, benim gibi, yurtdışındaki Türkler özellikle, bu siteleri çok fazla kullanıyorlar, gün içinde de çeşitli defalar giriliyor çünkü dışarıdan habere ulaşmak daha zor olduğu için, belki sizin burada karşınızda CNN Türk ya da NTV açık olabilir, haberleri dakikasına kadar takip ederken, bizim dışarıda o opsiyonumuz olmadığı için... Zaten bu siteler yabancı ağırlıklı kullanılmaya başlamıştır fakat şimdi Türkiye içinde de takip edildiklerini zannediyorum.
AT: Sen bu bizim programı da İngiltere’de İnternet üstünden bazen dinliyorsun, değil mi?
Yaman Akdeniz: Evet, saati tuttuğu zaman ve de aklıma geldiği zaman -Pazartesi öğleden sonraları- çok rahat bir şekilde program İnternet üzerinden dinleniyor.
AT: Çok fazla tepki gelmiyor, ben de merak ediyorum, bizi kim dinliyor, ne düşünüyor, arada sırada hatırlatıyoruz, HYPERLINK "mailto:internetvehukuk@tansug.com" internetvehukuk@tansug.com diye bir e-mail adresi var...
Yaman Akdeniz: Ama bu biraz Yurtsan’ın daha önce dediğine dönüyor, insanların belki haberleri var, takip ediyorlar fakat kesinlikle tepki göstermeyen bir… ancak alındıkları zaman tepki gösteren bir ülke.
AT: Evet, gene gündemimize dönersek, Türkiye’nin bilgi toplumuna geçmesi için neler yapılmalı, hızlandırıcı faktörler neler olabilir? Programın sonuna doğru yaklaştığımızı zannediyorum, 3-4 dakikamız var. Yurtsan Atakan, bu konuda ekleyeceğiniz neler olabilir?
Yurtsan Atakan: Neler yapılabilir? Türkiye’deki en büyük sorun, işte deminden beri birkaç kez tekrarladığımız gibi, bir kamuoyu baskısı yaratılamamasında. Kamuoyu baskısı yaratılması için daha fazla İnternet kullanıcısı olması lazım. Ya da en azından, kullanıcı olmasa bile, -ekonomik şartları nedeniyle şu anda İnternet kullanıcısı olmamış olabilir, fakat- İnternet kullanıcısı olmayı talep eden insanların sayısının artması söz konusu olabilir. Yani ben Türkiye’de her şeyin, demokratik baskı grupları yaratmaktan ve demokratik baskı gruplarının yaratacağı etkilerle gündemin zenginleşmesinde ve gündemin siyasetçileri bu yöne doğru adım atmaya zorlamasında görüyorum. Bu seçimlerde de yine en azından, programlara ve söylemlere, bilgi toplumuyla ilgili cümlelerin girmesi yönünde baskı kurmaya çalışmamız lazım.
AT: Siz dünkü yazınızda “copy-paste yapmaktan vazgeçin, dosdoğru bilgi toplumuyla ilgili içerik koyun” demiştiniz. Ne demek istemiştiniz, onu biraz açıklar mısınız?
Yurtsan Atakan: Orada haftalık bir bilişim dergisinde, sektöre yönelik yayın yapan bir dergide bir haber çıktı, manşetti hatta; “Partiler için hazır Bilişim Şurası’nın yönetici raporu var, onu alıp kopyalayıp yapıştırsınlar”. Böyle bir zihniyetle de olmaz, yani şimdi her partinin aynı olması da iyi bir şey değil ki. Her partinin aynı bilgi toplumu politikası olması da iyi bir şey değil. Bilakis, birbiriyle çelişmesi, birbirini gıdıklaması lazım ki buralardan bir sinerji doğsun, yoksa herkesinki aynı olsa o da parti programlarında kalır…
AT: … göstermelik…
Yurtsan Atakan: … göstermelik olur, oradan… Bir de, o Bilişim Şurası’nın raporundaki sonuçların da doğru olduğuna inanmıyorum zaten. Yani dediğim gibi, bir “bilişim stratejisi”ne ihtiyacı yok Türkiye’nin. Türkiye’nin bir “bilgi toplumu stratejisi”ne ihtiyacı var. Buna yönelik cümlelerin, söylemlerin girmesi lazım programlara, partilerin söylemlerine.
AT: Biz o sonuç bildirgesine bir hayli katkıda bulunduk bu bağlamda ama. “Biz” derken, İnternet ve Hukuk Platformu…
Yurtsan Atakan: Çeşitli bölümleri yararlı olabilir ama…
AT: Epey didiştik yani daha doğrusu…
Yurtsan Atakan: Evet, o bölümleri yararlı olabilir, o bölümler alınabilir, o bölümlerden esinlenilerek yeni stratejiler yazılabilir, bir kısmı da kopyalanabilir de yani, ona da karşı değilim.
Yaman Akdeniz: Yurtsan doğru söylüyor, zaten onun sonuçlarının hepsi uygulanabilir değil, bir. İkincisi, bizim de orada yaptığımız, -bazı iyi şeyler yaptık fakat yanlışı düzeltmeye çalıştık ama- baştan doğru yapılmış bir şeye katkıda bulunmak değildi. Bizim orada verdiğimiz bütün mücadele yapılan bazı yanlışları biraz düzeltmekti, becerdik, ona izin verildi sadece.
AT: Ya da daha anlamlı bir yere doğru yönlensin bu söylenenler…
Yaman Akdeniz: Fakat kağıt üzerinde yine onun uygulanıp uygulanmayacağını göreceğiz, akademik olarak güzel şeyler çıktı orada, özellikle hukuk grubu konusunda, fakat nasıl uygulanacak, ya da uygulayacaklar mı? İlerde uygulama aşamasına gelindiğinde belki onu sil baştan yapacaklar, yani verilmiş bazı sözler yok orada.
AT: Şaka maka programın sonuna geldik ama söyleyeceklerimiz daha bitmedi, bir sonraki programda tekrar bir arada olacağımızı zannediyorum, katkılarınız için teşekkür ediyorum, şimdilik hoşça kalın.
* * * * * * * * * * * * *
“İnternet ve Hukuk”
19 Ağustos ’02 – Pazartesi 16.30 -17.00 -
(Bir önceki programdan devam)
Yaman Akdeniz: Sonra bu devlet kurumu olabilir, devletle ilişkileri var fakat kendi kendine karar verebilecek bir kurum değil bu, yani işin içinde sansür var, hangi kurum, hangi site zararlıdır, hangi site zararsızdır, ortada bir mahkeme kararı yok, kapatılma kararı yok, yani neye göre karar veriyor?
Yurtsan Atakan: Kendi kafasına göre, neye göre…
Yaman Akdeniz: Belki bugün biz onu eleştiriyoruz diye yarın bizim sitemizi kapatacaklar, ki bunu yapan devletler var.
Yurtsan Atakan: Oradaki bir teknisyenin elinde sonuçta, yani oradaki o “proxy”yi, kurduktan sonra, altyapıyı, oradaki teknisyen girer, “Ağabey bu site benim kafamı bozdu” der…
Yaman Akdeniz: Evet, ya da bir arkadaşı diyebilir ki “Abi yaa, bu siteden biz şikayetçiyiz, lütfen buna bir şey yap, şey yapmasınlar, görmesinler” diye, olabilir.
Avniye Tansuğ: Peki dünyada nasıl oluyor bu işler?
Yaman Akdeniz: Dünyada da bunun örnekleri var ama bunlar iyi örnekler değil yani, kesinlikle negatif, kötü örnekler. İşte Çin’in senelerdir yaptığı; proxy sistemleri kullanarak “BBC’ye giremezsiniz, New York Times’a giremezsiniz, Sunday Times’a giremezsiniz”… Yani kağıt üzerinde uyguladığı mentaliteyi, -çünkü fiziksel olarak Sunday Times gazetesi satılmıyor orada- İnternet’te uygulamaya çalışıyor ve bunlar demokratik olmayan ülkelerin yaptığı şeyler... Türkiye, AB’nin kapısına dayanmış… Ya AB’nin kapısına dayanmayacaksınız, ya da, dayandığınız zaman bazı şeyleri kuralına göre yapacaksınız, açık olarak, şeffaf olarak…
AT: Ama toplumsal geleneklerimizden biri…
Yaman Akdeniz: Maalesef öyle ama işte bizim de çabamız bunları artık yani “böyle gelmiş böyle gider” değil, artık bunları aşmamız lazım…
Yurtsan Atakan: Yani “Batı’da olacağız” diyorsak Batı ülkelerini örnek almamız lazım, Doğu ülkelerini örnek almamamız lazım. Çin’i örnek alıp da biz şey yapacaksak, o zaman hiç Batı’da olacağız diye bir iddiayla ortaya çıkmayalım.
Yaman Akdeniz: Çin en kötü örnek…
AT: O zaman bugünkü programda bunları tartışırız. Bu arada zannediyorum Burak Yalçınyiğit, şu anda kadar olan konuşmaları banda almış! O zaman anonsumuzu yapalım, Açık Radyo, 94.9 İnternet ve Hukuk Programı’ndayız, Yurtsan Atakan, Hürriyet Gazetesi yazarı ve Leeds Üniversitesi’nden Dr. Yaman Akdeniz’le tartışıyoruz.
Yurtsan Atakan: Bir dakika! Kişilik haklarımıza bir saldırı var galiba!
Yaman Akdeniz: Bizden izin almadınız, konuşmalarımız… Bu biraz gizli dinleme oldu!
AT: “Little brother watches you” oldu bu tam!
Yaman Akdeniz: “Gizli dinleme” demişken zaten biraz da gizli dinleme konusuna el atmakta yarar var. Özellikle 11 Eylül sonrasında çeşitli ülkelerde, Amerika ve özellikle Avrupa’da başta İngiltere olmak üzere, gizli dinleme konusunda çeşitli kanunlar çıktı. Hükümetlerin ve gizli servislerin polis teşkilatlarının istekleri var gizli dinleme konusunda. Zaten gizli dinleme bütün ülkelerde yapılıyor, yasal olarak yapılan gizli dinleme var, maalesef yasal olmadan yapılan gizli dinleme sistemleri de var. Bunun en güzel -ya da en kötü!- örneği Echelon sistemi mesela. Ben oturduğum Leeds şehrine 20-30 mil uzaklıkta Menwith Hill…
Yurtsan Atakan: “Koca kulak” değil mi?
Yaman Akdeniz: Evet evet, "Koca kulak", resimlerini belki görmüşsünüzdür, www.cyber-rights.org siteme de girerseniz, bunların resimleri, haritalarının hepsi var. Çok büyük balonlar bunlar, uydu aracılığıyla eskiden İngiltere’den Rusya’yı dinliyorlardı…
Yurtsan Atakan: Adres neydi, onu bir daha tekrar eder misin?
Yaman Akdeniz: www.cyber-rights.org.
Yaman Akdeniz: Şimdi, logların tutulması mesela, “trafik data” dediğimiz olay üzerinde İngiltere’de bir kanun çıktı ve Avrupa Birliği de maalesef Mayıs sonunda yayınladığı bir direktifte bunu destekledi. Çeşitli Avrupa Birliği üyesi ülkelerde de trafik datanın ya da logların tutulması söz konusu olacak yani. “Trafik data”dan kastettiğimiz mesela bugün mobil telefonunuzdan kimi aradığınız... İçerikten çok kimin kimi aradığı konusundaki detayların tutulması. Fakat bunu Internet’e de uygulamak istiyorlar, yani kim kime e-mail atmış, hani web sitesine girilmiş şeklinde çeşitli girişimler var. Bunlar hep terörden korunma amaçlı. Fakat kağıt üzerinde. Baktığınız zaman bunlar direkt olarak terörden korumuyor ve uygulamada problemler var. Datalar tutuluyor, arşivlensin isteniyor, hala İngiltere’de tartışılan, bu trafik dataların kaç ay tutulacağı. 3 ay mı, 6 ay mı, 1 sene mi?… İngiliz Gizli Teşkilatı “7 sene tutulsun” diyor mesela. Peki 7 sene boyunca bu datalar ne yapılacak? George Orwell’in 1984 usulü girişimler var, yani bilgi toplumuna giderken, benim gözlediğim, daha çok gözetim toplumuna gitmeye başladık. Ve hayatın her yönünde bu görülmeye başlıyor. Evinizden çıkıyorsunuz, kameralar sizi seyrediyor, bu CCTV sistemi özellikle İngiltere’de çok yaygın. Bu son günlerde mesela bu kaybolan iki kız aranıyor hala, bu CCTV’lerle en son nerede görüldükleri falan tespit edildi fakat…
AT: CCTV nedir Yaman?
Yurtsan Atakan: Kapalı devre televizyon sistemi. (*)
Yaman Akdeniz: Bankalarda vardır mesela, girdiğinizde. Fakat bunlar şimdi şehrin her tarafında, İngiltere’de, Londra’da özellikle, Leeds’de de, her tarafta var, halkı gözetliyorlar. Ve bunların…
Yurtsan Atakan: Bu şey derler, Monaco’ya girer girmez, adımını atar atmaz her yerde kamera vardır, her şey… onun gibi bir…
Yaman Akdeniz: Biraz öyle, evet. Washington da şimdi böyle oldu, Amerika’nın her tarafında böyle. HYPERLINK "http://www.epic.org" www.epic.org ‘a bakarsanız orada da Washington’daki kameraların resimlerini koymuşlar ve lamba gibi duruyor bunlar…
Yurtsan Atakan: Biraz da şey, değil mi yani, kişinin özeliyle kamunun alanı nerede başlıyor, nerede bitiyor filan karışıyor... Zaten sokakta, kamuya açık bir yerde yürüyorsan, kamuya açık bir eylem yapıyorsundur, bu izlenebilir, yani sen zaten izlenebilecek…
Yaman Akdeniz: Evet, fakat teknoloji o kadar gelişti ki, yani dijital olarak Yurtsan Atakan olduğunu senin, kameradan anlayabiliyorlar. Hatta şimdi ses olarak da tanıma başladı, yani ne amaçla kullanıldığı da belli değil. Yani sen orada yanındaki arkadaşına belki gizli bir şey söylüyorsun fakat bu da duyulma-dinlenme gizli bir şekilde mümkün.
Yurtsan Atakan: Belki dudak hareketlerinden okuyor yani konuştuğunu…
Yaman Akdeniz: Tabii, tabii, tabii. Bir taraftan tamam, şey için, suçlar engellensin diye yapılsın, edilsin, destek var, fakat öbür taraftan ne yapıldığı da belli değil, bu datalar ne amaçla toplanıyor…
AT: Bizde de başladı onlardan. Geçen gün bir televizyon haberinde izledim, İzmir Havaalanı’nda, havaalanının dışını tarayan kameralarla bir yankesicilik olayını bitmeden...
Yurtsan Atakan: Evet, otobüs durağında yakaladılar…
AT: Evet, evet, enteresandı o yani…
Yaman Akdeniz: Aslında şimdi daha dikkatli, düşünerek baktığınız zaman görüyorsunuz kameraları. Türkiye’de de var, belki çok yaygın değil, fakat dükkan dışlarında da vardır, asansörlerde vardır mesela. Asansörde ne ihtiyaç var kameraya değil mi? Ama var. Çünkü sistemler ucuz, küreselleşmeyle bu sistemler de kolayca satılıyor. Özellikle İngiliz belediyeleri bunları devlet desteklediği için alıyorlar. Fakat bu gözle görülen bir gözetim. Bir de görülmeyeni var. Telefonunuz dinleniyor, İnternet’iniz kontrol ediliyor, devamlı bir data toplayış var. Bu datalar ne yapılıyor, ne ediliyor, arşivleniyor, ondan sonra ne amaçla kullanılıyor? Belli değil bunlar. Yani bir soru işareti var, çok büyük.
AT: Evet, bu kadar çok datanın ne işe yarayacağı önemli, yani bu da yine bilgi okuryazarlığının önemini gündeme getiriyor, değil mi, bir anlamda? Toplumsal açıdan baktığımızda en azından? Bir data enflasyonu, hangi bilgi ne için para eder, hangi bilgi ne zaman işe yarar, onu ayırt etmek...
Yaman Akdeniz: Tabii, devlet kurumlarının data toplayıp kullanım amacı başka, özel şirketlerin data alıp kullanım amacı başka. Bir de tabii işin öbür tarafı var. Özellikle İnternet’e bağlandığınız zaman, web siteleri data topluyor, şirketler data topluyor, ondan sonra e-posta adresleriniz çeşitli database’lere giriyor, sonra çok çeşitli istemdışı postalar geliyor. Yani işin bir erişim tarafı, bir de masraf tarafı var. İnternet çok ucuz da olabilir ama ben 50 tane e-posta çekerken 40 tanesi bunların işe yaramaz postalar. Özellikle mobil iletişim çağında, belki düşük hızla modemle cep telefonunuzdan İnternet’e bağlandığınızda, istemdışı bir sürü postayla uğraşıyorsunuz ki içinden 1-2 tane doğru düzgün postayı ayıklayayım diye. Özellikle Türkiye’de bunlar çok…
Yurtsan Atakan: Artı zamanınızı alıyor, silmek bile bir vakit.
Yaman Akdeniz: Bütün gün e-posta siliyoruz, senin de durumun öyledir herhalde Yurtsan.
Yurtsan Atakan: Tabii, tabii, çok.
AT: “Şüpheci akıllar, şüpheci beyinler!” diyelim, Elvis Presley’den “Suspicious Minds”la bir ara verelim isterseniz.
ARA
AT: “Suspicious Minds”, Elvis Presley’den dinledik, 94.9 Açık Radyo’da, İnternet ve Hukuk Programı’ndayız, Yurtsan Atakan ve Dr. Yaman Akdeniz’le tartışıyoruz.
Yaman Akdeniz: Şimdi gözetim toplumundan bahsediyorduk, gizli dinleme falan, biraz da belki konuyla ilgili olarak sansür konusundan bahsetmek lazım. Ben Yurtsan’a Türkiye’de İnternet ve sansür konusundaki gelişmeleri sormak istiyordum. Hep duyuyoruz, ne yapılıyor, ne ediliyor bu “proxy” çıkışlarından, nedir durum Yurtsan?
Yurtsan Atakan: Şimdi ortalıkla çeşitli kullanıcılardan gelen çeşitli şikayetler var, gözlemler var, bunları henüz test edebilmiş değiliz, yani ne kadarı doğru? Ama büyük bir kısmının doğru olduğunu tahmin ediyorum, çünkü zaten Türk Telekom’un da bundan önce buna yönelik açıklamaları vardı, İnternet’i sansürleyeceklerini söylüyorlardı. Daha sonra hafif kıvırdılar, “sansürlemeyeceğiz de... biz sansüre zemin hazırlayan teknik altyapıyı kuruyoruz, ama kanunsuz olarak biz kendi kafamıza göre bir yeri filtrelemeyeceğiz” filan dediler ama bunun da bir garantisini vermediler. Yani “nasıl garanti veriyorsunuz, bana onu açıklayın” dedim, hiçbir şekilde bir geri dönüş olmadı. Şimdi söylendiğine göre bu “Proxy” kurulmuş. “Proxy” dediğimiz şey, Türkiye’nin İnternet çıkışına, çıkışları kaşeleyen bir sistem konuluyor ve bu Proxy’yle işte sizin -aynı zamanda IP değişikliği de yapabilen bir Proxy kurdular- gittiğiniz kimi siteleri çok rahatlıkla sansürlemek mümkün…
Yaman Akdeniz: Filtre görevi görüyor…
Yurtsan Atakan: Filtre görevi görüyor, evet, arada filtre görevi gören gelişkin bir sistem. Bu kurulmuş gibi gözüküyor. Geçen günlerde, çeşitli kişilerden bana ulaşan bilgiler, çeşitli sitelere girmek istediklerinde giremedikleri, filtrelendiğini gördükleri, aynı zamanda işte “show my IP” gibi sitelere girdiklerinde sanki o siteye kendileri değil de, arada başka birisi bağlanmış gibi gördüklerini belirttiler. Bu “proxy”nin varolduğunun kanıtı bir şey, teknik olarak fazla girmeyelim. Bu uygulamanın başladığı ve şu anda test amaçlı olarak kimi siteleri çeşitli zaman aralıklarıyla filtreledikleri konusunda duyumlar geliyor. İşte bu da zaten birlik.com’da neden bizim Türk Telekom’un bu tür faaliyetlerine karşı çıktığımızın, bunun sansüre yönelik bir uygulama olduğunu söylememizin nedeni de bu. Türk Telekom bugün haksız rekabette. Bir yandan kendisine bağlı TTnet’in fiyatlarını aşırı ucuzlatıp damping yaparken, bir yandan da servis sağlayıcıların en büyük, erişim sağlayıcıların en büyük gider kalemlerinden biri olan veri hatlarının kirasına büyük zamlar yaparak, onların maliyetlerini artırarak, -dolayısıyla maliyetleri artırınca onların müşterilerine yansıttıkları fiyatların da artmasına neden olarak- bir tekelleşmeye doğru gidiyor.
Yaman Akdeniz: Tabii, tabii.
Yurtsan Atakan: Bu tekelleşme de olursa, aradaki “proxy”yi çok daha rahat kullanabilecek, sansürü çok daha kolay yapabilecek. Çünkü bugün İnternet servis sağlayıcılarının kendi çıkışları da var, bu çıkışlar sayesinde her yeri sansürlemek mümkün değil, ancak mahkeme kararıyla işte, “şu site”…
AT: Ben de onu soracaktım şimdi…
Yaman Akdeniz: O da ama teknik olarak mümkün değil zaten, o tip bir şey yapmak.
Yurtsan Atakan: Yine de mümkün değil, yani de…
Yaman Akdeniz: Bugün “www.birlik.com’a erişimi kapatın” dediğin zaman teknik olarak bu mümkün değil, çünkü bugün birlik.com belli bir IP adresinde, yarın başka bir yerde olacak.
AT: Olabilir gerekirse yani…
Yaman Akdeniz: Bu mümkün, ya da “dynamic IP” adresi olmayan siteler var, IP adresleri çeşitli yerlerde.
Yurtsan Atakan: Tabii arada www.anonymizer.com gibi sitelerden girip -işte o da aslında bir “proxy”- kendinizi Türkiye’den değil de başka bir yerden giriyormuş gibi gösterip ya da aradaki “proxy”yi aldatmak da mümkün.
Yaman Akdeniz: Fakat işte gene negatif örnek Çin’e dönersek, mesela Çin gibi ülkelerde de bu tip siteleri de buldukları zaman, biliyorlarsa filtreliyorlar, yani anonymizer.com’a da çıkamıyorsunuz.
Yurtsan Atakan: Electronic Frontiers’ın çeşitli yazılımları var, bunlar çıkmak üzere, bunlar aynı eski Napster gibi, dağınık çalışan…
Yaman Akdeniz: Freenet var zaten mesela…
AT: Aktivistler dağıtacak değil mi o yazılımları?
Yurtsan Atakan: Tabii, tabii, herkesin kendi sisteminde olduğu zaman, o anda İnternet’e bağlı bütün bilgisayarları filtrelemeniz gerekiyor ki o zaten İnternet’i kapattınız demek. Dolayısıyla bu, teknik olarak tamamen mümkün olmayan bir…
Yaman Akdeniz: Teknik olarak zaten “%100 biz bu işi yapacağız” diye bir şey yok yani. En kötü ihtimalle “dial-up” olarak, yani telefonla yurtdışından bir ISP, servis sağlayıcı aranır, yine o sansürü delersin. Yani teknik olarak mümkün değil kesinlikle.
Benim anlayamadığım ya da hoşnutsuzluk duyduğum, Türkiye’de bu tip şeylerin olması ve devlet kontrolünde olmadan ya da gündemde tartışılmadan bazı kişilerin, bazı kurumların bu kararları alıp uygulaması. Bir taraftan, tabii kullanıcı için cazip geliyor, "ucuz İnternet" diye. Fakat Yurtsan’ın dediği gibi bu tekelleşmeye doğru giden bir sistem, kesinlikle rekabetle alakası yok. Kendisi ucuza veriyor, servis sağlayıcılarına pahalıya satıyor, onların rekabet etmesi, o fiyatlarla mümkün değil. Bir taraftan sektörü öldürmeye çalışıyor, bir taraftan kullanıcı kendisine çekiliyor, öbür taraftan da filtreleme uyguluyor, sansür uyguluyor. Olmaz böyle şey.
Benim anlayamadığım ya da hoşnutsuzluk duyduğum, Türkiye’de bu tip şeylerin olması ve devlet kontrolünde olmadan ya da gündemde tartışılmadan bazı kişilerin, bazı kurumların bu kararları alıp uygulaması. Bir taraftan, tabii kullanıcı için cazip geliyor, "ucuz İnternet" diye. Fakat Yurtsan’ın dediği gibi bu tekelleşmeye doğru giden bir sistem, kesinlikle rekabetle alakası yok. Kendisi ucuza veriyor, servis sağlayıcılarına pahalıya satıyor, onların rekabet etmesi, o fiyatlarla mümkün değil. Bir taraftan sektörü öldürmeye çalışıyor, bir taraftan kullanıcı kendisine çekiliyor, öbür taraftan da filtreleme uyguluyor, sansür uyguluyor. Olmaz böyle şey.
AT: Ama, daha kötü ülkeler var yani, İran gibi, Cezayir gibi…
Yaman Akdeniz: Ama İnternet de kullanılmasın isteniyorsa bu ülkeden, fişten çekilsin, o ülkelerin yaptığı gibi, hiç kullanılmasın o zaman. Ya da bilişim toplumundan falan, "Şura"larda filan bahsetmeyelim o zaman, yani devlet politikası içinde yer almasın, AB’ye girmeyelim o zaman. Yani çelişkiler var, çok soru işaretleri var ortada.
AT: Siz ne diyorsunuz bu konuda Yurtsan? (Derin derin düşünüyor Yurtsan Atakan!)
Yaman Akdeniz: Komik buluyorum, çünkü dediğim gibi Türk Telekom’da bu sistemleri kuran kişi için o zaman deniyordu zaten, “bunları niye yapıyor ki?”, “siyasete atılmayı mı düşünüyor”. Şimdi o zat açıkladı, siyasete atıldı, -Kocaeli’nden mi ne, adaylığını koymuş ve- çıkmış demiş ki “sektörün desteğini bekliyorum”. Ne desteğini bekliyorsun sektörün? Komik geliyor, gerçekten komik şeyler yani.
AT: Çetin Altan yazıp duruyor, “enseyi karartmayın, Türkiye ilk defa 21. yüzyıla geçerken doğru dürüst bir toplum olmak için ciddi arayışlara girdi” diyor. Ama yine de sabredilmesi gereken süre olarak “30 yıl” kadar “minicik” bir süre vermiş. Çok uzun değil mi? Yani 30 yıl sonra her şey yerli yerine oturacak, paradigma dönüşümleri gerçekleşecek ve “seleksiyon pozitif” egemen olacak. “Seleksiyon pozitif” de bir paradigma. Yine Altan yazmıştı yıllar önce bunu Prof. Neumark’a atfen. Zaman zaman da böyle anımsatır bunu okurlarına... Neumark “bu toplumda hep olumlular eleniyor, olumsuzlar süzgecin üstünde kalıyor, bunu tersine çevirdiğiniz zaman Türkiye kalkınacak” demiş, -50’li yıllarda galiba-. İşte şimdi bunun için 30 yıl marj tanıyor Çetin Altan, sizce bu kadar uzun olacak mı dersiniz bilgi toplumuna geçişin rayına oturması?
Yurtsan Atakan: 30 yıl sürerse zaten biz başka bir yerde oluruz. Yani 30 yıl sürerse, Türkiye’de geçiş, dünya zaten bir 300 yıl, 3000 yıl daha ilerlemiş olacak. Bu sanayi toplumuna geçiş gibi bir şey değil çünkü. Bu bir reformu, matbaanın icadıyla bir reform, bir rönesansı yaşamak gibi uzun bir döneme yayılacak gibi bir süreç değil. Bunlar çok daha kısa bir süreç içinde tamamlanacak şeyler. Buna çok hızlı intibak etmek gerekiyor. Eskiden işte onyıllar vardı, onyılları kaçırmak belki, hatta yüzyılları kaçırmak toplumları geride bırakıyordu. Matbaada yüzyılları kaçırmak, daha sonra sanayi devriminde onyılları kaçırmak, şimdi artık ayları, yılları kaçırmak; bir süreci kaçırmak için yeterli oluyor!
Yaman Akdeniz: Demokratikleşmenin 30 yıl sürmemesi lazım yani, açılması bu ülkenin, Avrupa standartlarına çıkması, çok daha çabuk olması lazım. Tabii mentalitelerin değişmesi, Çetin Altan’ın dediği gibi o belki 30 yıl sürecek... Bazı kesimlerin, belki şu andaki politikacıların toptan değişmesi gibi bir süreç, fakat onu beklemek olmaz tabii, yapılması gereken çok şey var.
AT: Çocuklarımız “politikacı olacağım” dediği zaman “Aman ha!” demekten vazgeçtiğimizde belki, değil mi? Bilemiyorum...
Yurtsan Atakan: Tabii, Türkiye’de şimdi “siyaset yapıyorum” demek ayıp bir kelime oldu, halbuki niye? Demokrasiyse, bir demokraside siyaset yapmak herkesin görevi zaten, herkesin siyaset yapması gerekiyor, her şeyin siyasi olması gerekiyor. Ama özellikle 12 Eylül döneminde, siyasilik öyle bir duruma sokuldu ki, artık siyaset yapmak ayıp oldu. Bir de orada da tabii kötü bir örneği var şu anda yapılan siyasetin. Bir de ortada kötü bir örneği var, siyasetin... Ama kötü örneği olması siyasetin yapılmasını ayıp kılmıyor. Siyasetin yanlış yapılması onu kötü kılıyor, yoksa siyaset yapmamız lazım, hepimizin siyaset yapması lazım.
AT: Bu bağlamda programımızın konusu olan İnternet ve hukuk alanında da atılması gerekli adımlar aynı başlık altında ele alınmalı diye düşünüyorum. Sonuna yaklaştık programın, son olarak söyleyeceklerinizi alıp, dinleyicilerimize veda edelim.
Yaman Akdeniz: İnternet hukukunu tek başına görmemek lazım. “İnternet hukuku ve politikası” olarak görmek lazım. Hatta “İnternet politikası ve hukuk” demek belki daha doğru olur, çünkü politikalar gelişecek, politikalar gelişirken bazı yanlışlıklar yapılacak, doğrusu bulunacak, ondan sonra hukuka ihtiyaç var. Her konuda ben hukuk taraftarı değilim, daha önceki programlarda da söylediğim gibi. Yani hukukla çözülecek gibi değil, İnternet konusunda…
AT: “Kanunla” demek istiyorsun herhalde…
Yaman Akdeniz: Kanunla, hukukla, evet.
AT: Yurtsan Bey’in mesajını alalım.
Yurtsan Atakan: Evet, bazı kanunların da geriden gelmesinde fayda var. Hemen herşeyin kanunla düzenlenmesi gerekiyor diye bir şey yok. Biraz da toplumsal işleyişinin oturması lazım ki ondan sonra onun hakkında doğru bir kanun yapılsın, yasallaşma süreci yaşansın. Yaman’ın da dediği gibi her şeyin de yasallaşmasına gerek yok. Günlük hayatımızda yaptığımız birçok eylem var ama yasalara başvurmadan, sadece bir takım etik değerler üzerinden bakarak yaptığımız davranışlar var. Yani İnternet üzerinde de, yasallaşmadan önce, yasallaşmayı bekleyen çok önemli, kritik noktalar var. Ulusal güvenlik deniyor, halbuki kişisel güvenlik yasasının çok daha önceliği var.
AT: Kişisel verilerin güvenliği değil mi? Ve bilgiye erişim özgürlüğü…
Yurtsan Atakan: Evet, kişisel verilerin güvenliği, bilgiye erişim özgürlüğü, elektronik imza gibi elektronik ticareti hızlandıracak, bunun dışındakilerde ben çok hızlı davranılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Yaman Akdeniz: Biz tersinden başlıyoruz, biz sansürden başlıyoruz, negatif regülasyondan başlıyoruz, doğrusunu yapmıyoruz.
AT: Peki, çok çok teşekkür ediyorum programa katkılarınızdan dolayı... Bir başka programda yine birlikte olalım.
(*) “CCTV”= “Closed-Circuit Television”